Yeniden üretim nedir?
Yeniden üretim dediğimizde bir orijinal eserden, bir de yeniden üretilmiş ikinci bir eserin varlığından bahsediyoruz demektir. Bir resmi yeniden üreteceksek onun renkleriyle ya da yapısıyla oynayabildiğimiz gibi, bu değişiklikler onun konusunun değişmesine neden olabilir. Dolayısıyla eser bağlamından koparılmış olur ve bir başkalaşım geçirir. Parodiler böyle oluşur. Buna döneceğiz.
Neden var olan sanatı yeniden üretiriz?
Alman edebiyat eleştirmeni ve kültür tarihçisi Walter Benjamin[1], sanatın tarih boyunca her zaman “yeniden üretilebilir” olduğunu, bunun birçok amacının olabileceğini söyler. Ona göre bir eser, örneğin güzel sanatlar öğrencileri tarafından yeniden üretildiğinde öğrenme, hocaları tarafından yeniden üretildiğinde ise söz konusu resimleri halka yayma gibi amaçlar taşır. Tabii bu arada her yeniden üretim, yeni bir anlam oluşturur. Bugün bir resim yaptınız diyelim. Yüzyıllar sonra değer yargıları ya da mizah anlayışları bizden çok farklı bir toplum resminizi alıp kendi süzgecinden geçirerek yenileyebilir.
Zamanın insanın algılayışına göre ne kadar hızlı aktığını ve etrafımızı çevreleyen teknolojilerin ne kadar çabuk değiştiğini düşünelim. Buna göre bir sanat eserinin anlamının adeta “hayatta kalabilmek” için sabit kalamayacağını fark ederiz. Günümüzde endüstriyel ve sanatsal üretim koşullarının oldukça hızlı değişmesinin sorumlusu olan teknoloji, özellikle bilgisayar teknolojisi alanında sanatsal üretim sürecine katkıda bulunmuştur. Bu sayede sanatın geleneksel formlarından resim, fotoğraf, müzik vb. pek çok alan yeniden üretim sürecine girmiştir. Walter Benjamin, “Şövale tablo, bir Orta Çağ yaratısıdır ve sonsuza dek dayanacağını hiçbir şey garanti edemez.” diyerek, resmin gelecekte var olabilmesi için alışılmış biçiminden koparılıp geleceğe yönelik yeni biçimlere dönüştürülmesi gerektiğini söyler.
“The Quarantine Art” Projesi nedir?
Hepimizin başının derdi koronavirüs salgını, günlük hayatı olabildiğince meşgul ederken entelektüel düşünce ve üretime ulaşmayı da başardı. Günümüz pandemi koşullarında pek çok alışılmadık sanat hareketi oluşmaya başladı. Dünyaca ünlü pek çok sanatçının #stayhome (#evdekalın), #staysafe (#güvendekalın) gibi etiketlerle yaptıkları sergi, canlı yayın, konser vb. sosyal medya paylaşımları, dijital platformlardan evden takip edilebilecek şekilde düzenlenen sanatsal performanslar, çevrimiçi sanat kursları… gibi uygulamalar yardımıyla sanat sosyal bağlamından koparıldı, izole koşullarda takip edilebilecek ve estetik algı uyandırabilecek bir bağlama taşındı. Durum böyleyken, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de bulunan Looma adlı reklam ajansı, koronavirüs sebebiyle hükümetlerce alınan karantina ve sosyal mesafeye yönelik tedbirlerin vatandaşlar tarafından ciddiye alınmasına yönelik olarak “The Art of Quarantine” başlığı altında bir sosyal kampanya başlattı. Ajans, Ukrayna Kültür Bakanlığı adına yürüttüğü kampanyanın görünürlüğünü arttırmak amacıyla kampanyalarını sosyal medyada dünya liderleri dahil birçok kesimin kullandığı #Flattenthecurve (#eğriyiazalt) etiketiyle birleştirdi. Etiket, günlerce Twitter adlı sosyal medya uygulamasında “en çok konuşulan konu” (ing: trending topic) olarak kaldı ve yüz binlerce kişi tarafından benzer amaçlarla kullanıldı. Ajansın web sayfasında yayınladıkları söylemde ise kampanya ile ilgili detaylı bir açıklama yer alıyor:
“Mevcut koronavirüs pandemisi koşullarında, birçok insan hala karantina ve kişisel güvenliğin temel kurallarını görmezden geliyor.
Karantinayı sürdürebilme becerisinin bir tür sanat olduğunu söyleyebiliriz. Ukrayna Kültür ve Bilgi Güvenliği Bakanlığı ile birlikte başlatılan “Karantina Sanatı” kampanyası fikrini bu şekilde ortaya çıkardık.
Kampanya kapsamında klasik sanat eserleri yeni bir görünüm kazandı ve COVID-19'un yayılmasını nasıl durduracağını ve güvende kalacağını öğretir duruma getirildi.
Küresel kampanya #FlattenTheCurve'in bir parçası olarak, hastalığın yayılmasını durdurmayı ve bu mesajı dünyada maksimum insanla paylaşmayı amaçlıyoruz.”[1]
Amacı açıkça belirtilmiş olan kampanyanın içeriğinde dokuz adet dünya klasiği tabloya koronavirüs ile ilişkilendirebileceğimiz maske, eldiven, el dezenfektanı, gibi nesneler ve sosyal mesafe, el yıkama gibi kavramlar yerleştirilmiş. Tablolara bakan kişi, optimum düzeyde sanatsal bilgiye sahip olması şartıyla, parodi unsurlarını hemen fark edebilir ve tabloların orijinallerini tanıyabilir:
Şekil 1: Orpheus ve Eurodius (Leighton), Dua (Giovanni), Kakımlı Kadın (Raphaelo) ve Genç Adamın Portresi (Da Vinci)
Şekil 2: Alpler’i Geçerken (Jacques-Louis David), Adem’in Yaratılışı (Michelangelo)
Şekil 3: Son Yemek (Da Vinci), Adamın Oğlu (René Magritte) ve Mrs. Worrell (Benjamin West)
Web sitesini açtığımızda dizilimi yukarıdaki gibi olan resimler, dijital ortama aktarılmış olsalar bile konumlandırılış şekilleri ve etraflarındaki çerçeveler bakımından kişiye bir sergi deneyimi yaşatmak üzere tasarlanmış. Gerçekçilik algısı bu tasarımla verildikten sonra üzerine tıklanan resimler büyüyerek aşağıdaki hali alıyor:
Şekil 4: Son Yemek (Da Vinci)
Son Yemek tablosunun yeniden üretim süreci onun doğal ortamından, yani tuvalden alınarak dijital ortama aktarılmasıyla gerçekleştirilmiş. Orijinal eser müzedeki haliyle beş duyuyla algılanabilir durumdayken, yeniden üretilen hali alıcısıyla fiziksel olarak yan yana bulunma şartından koparılmış. Yalnızca gözle görülebilir hale gelir ve yer aldığı internet platformu aracılığıyla kolayca dağıtılabilir ve tüketilebilir duruma getirilir. Resimlerin internet yoluyla ulaşılabilir kılınmış olması, kamu spotu oluşturmak adına önemli bir ilk aşama olmuş. Evden bile çıkamadığımız şu günlerde ise bir yeniden üretim eserinin, ana eserden daha ulaşılabilir olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır…
Son Yemek tablosundaki konu değişimi ise “sosyal mesafe” kavramı üzerinden sağlanır. Bu tablo o kadar ikoniktir ki, dünyada belki de yüzlerce parodik versiyonu pek az çaba gerektiren ufak bir Google araştırmasıyla bulunabilir. Bildiğiniz gibi orijinal eserde İsa’nın on iki Havarisi hep birlikte, üstelik oldukça yakın bir pozisyonda Kutsal Kase’den şarap içip ekmek yerler. Dijital versiyonuna baktığımızda ise İsa aynı masada bu kez tek başına, üstelik maske takarak yemek yemek üzere yerine oturuyor. İsa’nın yüzüne eklenen maske ise, parodinin etkisini oldukça arttırmış. Görüldüğü gibi Batı kültürünün belki de en önemli figürü olan İsa Peygamber’in bile koronavirüs önlemlerine uyum sağlamış -hala sağlamayanlar utansın-. Yani biraz daha teknik bir deyişle biçimsel değişiklik, anlamsal değişikliğe yol açmış. Böylece Son Yemek tablosu, pandemi şartlarında da sürdürülebilir bir yere sahip olmuş. Halen tanınır durumdadır, biçem olarak ana resimden bir farkı yoktur. Tüm bunlar yetmezmiş gibi sağ üst köşede yer alan açıklamalarda resmin adı ve sanatçı belirtilmiş, sol üstte ise “Social Distancing” (sosyal mesafe) kavramı görünür bir punto ve renkte yazılarak mesajın yerine ulaştığından emin olunmaya çalışılmış. Bu kavram düz ve renksiz bir postere basılarak halka dağıtılsaydı, sanıyorum aynı etkiyi yaratmazdı.
Tamam da, bunları neden yazdın?
Yeniden üretim denilince “orijinalin kopyası”yla karşı karşıyaymışız gibi bir önyargı oluşuyor. Bir sanatçının tüm yaptığı aslında görünmeyenin gerçekliğini ortaya koymak için uğraşmaktır, imgeler üretmektir. Özgün olma isteğine rağmen görünmeyene imge ürettiği bu süreci, görünenden yola çıkarak yapmaktan başka çaresi yoktur. Bu nedenle sanat eserleri zaten zorunlu olarak birbiri ile etkileşim halindedir. Belki özgünlük sorunsalı bambaşka bir yazının konusudur, ancak günümüzde içinde yaşadığımız imgeler yığını, özgünlüğün alışılagelmiş anlamında yaşatılmasını zorlaştırıyor sanki. “Bu ajans sosyal mesafe kavramını Da Vinci’nin bir eseri üzerinden vermeyebilirdi” diyebilirsiniz. Ben de soruyorum: “Neden vermesin?” Popülaritesi garanti bir eseri bambaşka bir bağlamda kullanmak özgün bir sanat hareketi değil mi? Yüzyıllardır varolan bir eserin anlamını aklımıza kolay kolay gelmeyecek bir biçimde yenilemek de bir çeşit özgünlük değil mi?
Bence her esere her yerden erişimimiz olduğu çağımızın bir yeniden yazma, yeniden üretme, yeniden konumlandırma çağı. Bu nedenle güzel sanatlarda oldukça yaygın olan yeniden üretme süreçleri, sanatın özgünlüğünden bir şeyler götürmek şöyle dursun, sanata yeni anlamlama süreçleri kazandırarak eserlerin sürdürülebilirliğini arttırıyor. Kamu spotu, doğası itibariyle sürdürülebilir, kolay ulaşılabilir, dikkat çekebilir ve akılda kalıcı olmalı. Dolayısıyla neden olmasın? Nitekim, kampanyanın aylar önce başlamasına rağmen Twitter’daki #TheQuarantineArt etiketi altında halen yüz binlerce yenidenüretim resim, fotoğraf, karikatür, heykel vb. gönderisinin varlığı tesadüf olamaz.
Ve evet haklısınız, benim yazılarım uzun oluyor.
[1] Walter Benjamin’in söz konusu eseri Teknik Araçlarla Yeniden Üretim (Çoğaltma) Çağında Sanat Eseri başlığıyla Agora Kitaplığı’ndan Osman Akınhay çevirisiyle 2012 yılında yayımlanmıştır.
Comments