top of page
Yazarın fotoğrafıOnur YILDIZ

RIO GRANDE (1950)

İki sınır, iki kale... Rio Grande ve Rio Bravo. Üç halk... Meksikalılar, Birleşik Devletler ve Kızılderililer....

Arada kalmış bir albay, bir kadın ve babasını hiç tanımamış bir er...

Bu cehennemden kaçabilmeleri için birbirlerine olan sevdalarını, güvenlerini tazelemek zorundalar.



Usta yönetmen John Ford yine arka planına destansı "Monument Valley" görüntülerini alarak kamera karşısına gözbebeği John Wayne'i oturtuyor. Filmde Wayne, Albay Kirby Yorke'a can verir.

Albay Yorke, bıyıkları, boyu ve posu, onca çatışmadan üzerinde zerre toz kalmayarak kurtulan üniforması, belinde kılıcı, kıvrık şapkası, cesareti, bileğinin kuvveti ile askerlerinin gözdesidir. Yavaş yavaş askeri hayatından sıkılmaya başlasa da "vazife" söz konusu olunca kendisi için akan sular durur. Bir keşif sonrası kampa geldiğinde çadırına gider, kahvesini -artık eski tadı vermemektedir- yudumlarken on beş yıldır bir kez olsun görmediği ancak sadece ismini duyduğu oğlunun matematik dersinden kalarak akademiden atıldığını öğrenir. Yorke nihayetinde bir babadır. Vazifesi gereği sert bir tutum sergilemeye çalışsa da -ki kendisi "paramı ödüyorlar, bana yeter" düşüncesi ile işini yapmaktadır- içten içe düşünür bu genç çocuğu. Düşünmesi de kısa sürer. Zira kampa yeni katılan erlerin yoklamasında bir "Yorke" sesi duyulur ve bu sese "Burada!" diye genç bir boğazdan ses yükselir.

YORKE AİLESİ "ASSEMBLE!"

Bunu duyan Albay acilen çadırından çıkar ve oğlunu ilk kez görür. Jefferson "Jeff" Yorke tıpkı tanımadığı babası gibi inatçı ve yeteneklidir. Albay çadırında üstünkörü yaptığı "babalık sorgulamasında" kendisini görmeden geçirdiği bunca sene zarfında neler yaptığını sırasıyla öğrendikten sonra oğluna çekilebileceğini söyler. İşte tam o anda Jeff selam durur ve askeri kurallara göre alınan selamın iade edilmesi gerektiğini söyleyip Albay'ı yerinden kalkmaya ve selam durmaya zorlar. Jeff'in de babası gibi işinin ehli olduğu anlaşılır. Albay kendisinin kampta babası olmayacağını komutanı olacağının altını çizse de Jeff buna dünden razıdır. Albay onun için sadece bir komutandır. On altı yaşında olan bu çocuk zaten babasını hatırlamamaktadır.

Bu sahneyle kalmaz Jeff, eğitim esnasında "Antik Roma" usulü ata binme şekli diye söylenen (sanırım sadece arenalardan esinlenilerek eklenen bir replik) koşan iki atın üzerinde ayakta durarak ilerleme ve engel atlamada da başarılı olacakken ortaya çıkan babasını gördüğünde eli ayağına dolaşır. Ama yine de o cesaretini etrafındakilere, eğitim çavuşuna kanıtlamış olur.

ANALAR, BABALAR VE OĞULLAR

Film ilerledikçe gözlerimiz "esas kızı" arar durur. Jeff'in (Claude Jarman Jr.) annesi rolünde Kathleen Yorke (Maureen O'Hara) kampa teşrif eder. Dünden askeri geleneklere karşı bir kadındır. Askerlik kocasını almış, oğlundan mahrum bırakmıştır onu. Sarı çizgili pantolonlardan da kamplardan da nefret eder. Borazan sesine dayanamaz. Öfke saçar gözlerinden. Ayrıca Baş Çavuş Quincannon'dan da geçmişteki bir kundaklama davasından dolayı nefret etmektedir. Albayı görür görmez yumuşamaya başlar. Bunda Albay'ın tavrının da payı tabii büyüktür.

İşte böylece Yorke ailesi kampta yerini alıp, bando bizzat Kathleen adına serenad yaparken geçen günlerinde tutsak kızılderililerin bir kutlama gibi yutturdukları törenin bir "imdat çağrısına" dönüşmesiyle işler çığrından çıkar.

Albay Yorke, oğlunu ve karısını kaybetme korkusunun vazifesiyle çelişmesi konusunda savaş verecektir.

Kathleen Yorke, askerlikten nefret etse de tek kurtuluşlarının nefretinin özü olduğunu öğrenecektir.

Jeff Yorke ise kampa yeni gelmiş bir er iken, kahramanlıklar gösterecek, babasına kendin ispatlayacak, annesinin gözünde yücelecek ve madalya ile ödüllendirilecektir.

FORD, WAYNE VE SİNEMA

John Wayne ve Maureen O'Hara arasında var olan kimya gerçekten göz ardı edilemez. John Ford Western filmlerinin odağı olan ilişkiler bu filmde de diğerlerinde olduğu gibi güçlüdür. Oğlunu kurtarmak isteyen bir anne, ne pahasına olursa olsun işini yapmak isteyen bir baba ve kendi yolunu bulmaya çalışırken, düşmanlıkları dostluğa çevirmesini bilen oğlan.

Fort Apache ve She Wore a Yellow Ribbon filmlerinden sonra Birleşik Devletler süvarilerini temeline alan üçüncü filmidir Ford ustanın.

Filmde müzik oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Canlı performanslar eşliğinde söylenen şarkılar hem sahneleri güçlendirmekte hem de hikaye hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Mesela Alay Bandosunun Kathleen için yaptığı serenatta "Hope She's Gonna Stay" şarkısını söylerler. Bu Kathleen'in hem eşiyle hem oğluyla hem de "gaddar" olarak gördüğü Birleşik Devletler süvarileriyle olan ilişkisinin bir yansımasıdır. Kampa ait olmayan tek insanı kampa ve hayata bağlayan mühim öğeler oradadır. Kathleen onlardan kopmak istemez ve koparsa onların da yok olacağını bilir. Bu yüzdendir ki "Umarım burada kalacaktır" der Bando. Wayne'i gün doğumunda nehir kenarında tek başına dolaşırken gördüğümüz sahnede de bu melodi çalar. Albay kampta takındığı sert yüz maskesini, insanlardan uzaklaşarak düşürmekte ve sahip olduğu yufka yüreğini avutmaktadır.

Ford'un aksiyon sahnelerinde olan başarısı tescillidir. Yer yer 1939 yapımı ve Wayne'in tüm dünyaya tanıtıldığı -önceden 80 civarı filmde oynamış olsa da- film olan Stagecoach sahnelerine benzeyen kovalamacalar, ardına "Monument Valley"i de alarak yücelir. Diğer filmlere nazaran az bütçeye sahip olan filmin aksiyon sahneleri de örneklerine göre daha minimal seviyededir.

Sonuç olarak araya sıkıştırılmış nüansların büyük olaylara yol açtığı -sürpriz bozmamak için Travis Tyree olayını anlatmayalım- Ford'un "epik" anlayışının tüm yönlerini göremesek de ustalığı hissettiğimiz sahneler, müzikler, enfes oyunculuklarla bezeli bu "Süvari Western"i görülmeyi kesinlikle hak eden klasik bir filmdir.

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarii


Yazı: Blog2 Post
bottom of page