top of page
Simay Turan

Oksijen ya da 2021’in İnsanlık Durumu

Güncelleme tarihi: 15 May 2021


Filmler hakkında bir şeyler anlatmak ya da yeni sosyal medyacılık deyişiyle “içerik üretmek” benim için zor. Düşüncelerimi henüz filmi izlemeyenlerle de paylaşmak istiyorum ama seyir zevklerini bozmak istemiyorum, bir yandan da “çok güzelmiş, çok beğendim, x teması çok inceden verilmiş” gibi üstü kapalı ve pek de kimseyi bağlamayan öznel yorumlara da yer vermekten hoşlanmıyorum. İşte herkesi aynı anda memnun etmeye çalışmanın sonuçları… En iyisi yazmaya başlayıp kelimelerin bizi nereye götürdüğünü görmek galiba…


Fransızların kültür, sanat, edebiyat, sinema gibi alanlara yüzyıllardır tüm dünya otoriteleri tarafından tanınmış inanılmaz büyük katkıları var. -Haddim olmayarak- Fransızların şu ana kadar başarıyla üstesinden gelemediklerini düşündüğüm tek alan ise bilimkurgu. İDİ. Önyargımın bir kısmı Jean-Luc Godard’ın Alphaville’ini izlediğimde, diğer kısmı ise geçen akşam Netflix’i açmamın beşinci dakikasında kırıldı, sebebi ise Oksijen[1] adlı filmdi. Yazının bundan sonrası spoiler, ya da Türkçe belirtmek istersek sürprizbozan içermemeye çalışmakla birlikte patlamış mısırlarınızı alıp filmi izlerken belki sizlere bir düşünme yolu oluşturabilecek ikinci bir okuma içermektedir.


Bugünlerde hepimiz dar bir alanda sıkışmış gibiyiz ve adeta kolektif bir hafıza kaybı yaşıyoruz. İçinden çıkamadığımız, çünkü çıkmanın yasak olduğu küçücük bir kutuda 2020’den önceki hayatımızı unutmuş gibiyiz; telefonlarımızdaki ya da bilgisayarlarımızdaki eski fotoğraflarımıza, sosyal medya paylaşımlarımıza, Google’da hakkımızda yazanlara bakarak kim olduğumuzu hatırlamaya çalışıyoruz. Nefes almaya çalışıyoruz, oksijenimiz de giderek azalıyor. Bu durumda hepimiz hayatımızı kolaylaştırmaya, kutumuzun kapağını bir nebze olsun aralamaya çalışıyoruz. Kimimiz uyuyor, kimimiz kendini bir şekilde oyalıyor, bazılarımız ise başından geçmekte olanları anlamlandırmak için yol gösterici birilerini arıyoruz. Bizi yormayacak, sorduğumuz soruları doğrudan, mümkün olduğunca dolaysız olarak cevaplandıracak, “neden böyle oldu?” ya da “buradan nasıl çıkabilirim?” sorularına yanıt olabilecek bir güç arıyoruz. Kimi zaman akıl danıştıklarımız bizi yanıltıyor, kimi zaman akıl danışabileceğimiz tek kişi olarak kendimizi buluyoruz yanımızda.

Sonra öğreniyoruz ki yeni bir maceraya doğru yoldayız, görevimiz yeni bir hayat, yeni bir vizyon geliştirmek. Unutmamamız gereken tek şey bu yolda tek başımıza olmadığımız: Kimimiz sağ salim varacak bizimle birlikte, kimimiz ise yolda önlerine çıkan engellerden yılacak ve ardımızda kalacak. Ancak bütün bunlar Dünya’mızı hoyratça kullanmış, harcamış, onu adeta tüketmiş olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Evimize yeterince sahip çıkamadığımız için yeni ve ideal olup olmadığını bilmediğimiz bir düzene doğru sürükleniyoruz. Varacağımız yerde şimdilik yeterli oksijen olsa bile, onu da zamanla tüketip tüketmeyeceğimizi bilmiyoruz. Aslında bence biliyoruz, sizce?

İşte Oksijen böyle bir film. İçerisinde yapay zekâ, biyoteknoloji, distopya ve hiç de uzak olmayan bir gelecekte tüm ilerlemişliğiyle karşımıza çıkacak olan pek çok kavramın yanında aslında çaresizliğin, tek başınalığın, umutsuzluğun, bir yandan da umudun ta kendisi. 2021 dünyası. İnsanlık Durumu[2].


Mutlaka izleyin.

[1] Senaryosunu Christie Leblanc’ın yazdığı, yönetmenliğini ve yapımcılığını Alexandre Aja’nın üstendiği Oksijen, Amerikan-Fransız ortak yapımı bir film. Fransız yeni kurgusunun karmaşıklığı ile Amerikan bilimkurgusu birleştiğinde ortaya böyle bir post apokaliptik space-opera çıkmış. [2] İnsanlık Durumu, orijinal adıyla La Condition Humaine, 20.yüzyılda yaşamış Fransız yazar André Malraux’nun eseridir.

51 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2 Post
bottom of page