2019 yılında Netflix bir şey denemek istedi. Bunun öncesinde “Kids” bölümü oldukça ilgi görüyor, çocuklarından sıkılan ya da onları oyalamak isteyen ailelere tabletlerden, telefonlardan bu bölümü açıp, çocuklarının önüne koyup kendi hayatlarına bakma şansı tanıyordu.
Her ne kadar etkisi kısa sürse de bu eylem pek çok ebeveynin kurtuluşuna, çocukların da küçük yaşta uzun süre ekran başında kalmalarından dolayı mahvoluşuna yol açtı. İşin pedagojik kısmını, ilerde ortaya çıkacak etkilerini uzmanlara bırakalım.
Netflix’in denediği yayın bir yetişkin animasyonuydu. Önceki yazılarımızda bahsettiğimiz “Invincible” vari bir animasyon değildi ama. Dünyanın dört bir yanından işinin ustaları animasyon programcıları, bilimkurgu ve fantastiğin iç içe geçtiği enfes senaryolar, kan, ter, gözyaşı ve cinsellik.
Evet, kanımca bu bir deneydi. İzleyici kitlesinin buna hazır olup olmadığına şöyle bir baktılar. Sonuç muazzamdı. Beklemedikleri bir ilgiyle karşılaşmışlar, izlenme oranlarında müthiş bir yükselme meydana gelmişti.
Love, Death & Robots’un 18 bölümden oluşan ilk kısmını izleyiciler, kısa -10-20 dk. arası- ve sürükleyici olmasından dolayı anında tükettiler ve dahasını istemeye başladılar. İzleyicilere dünyanın geçmişte, şu an ve gelecekte karşılaşabileceği durumlardan kesitler bir hazırlık aşaması, hayal ürünü dünyalar ise bir kaçış noktası sunmuştu. Tabii burada “hazırlık aşaması” derken, “Piramitleri uzaylılar yaptı aslında!” modunda da söylememekteyim. Kimi bölümleri bir ders niteliğindeydi. Savaşın, teknolojinin, suyun, kuraklığın ve daha nicesinin artılarını eksilerini ele alıyordu kısacık süresinde.
Böylece izleyiciler ikinci kısmı beklemeye başladılar.
Tarihler 14 Mayıs’ı gösterdiğinde Netflix ikinci kısmı yayına açtı.
Şimdi gelin sizlerle ilk kısma nazaran çok daha kısa olan -8 bölüm- ikinci kısmın bölümlerine bir göz atalım.
İlk bölümümüz Otomatik Müşteri Hizmeti.
Bu bölümde bizler teknolojinin oldukça gelişmiş olduğu Las Vegas vari çöl ortasında kurulmuş bir devasa kasabanın sakinleriyle karşılaşırız. Herkes tembelleşmiş, köpek gezdirmeyi, pipet tutmayı dahi makinelerin gerçekleştirdiği bir andayız. Evinde yoga yapan bir kadın, temizlik robotunun bir resim çerçevesinin yerini değiştirdiğini fark eder. Bundan rahatsız olup robota kafa tutar ve robotun programı gereği sahibini tehdit olarak algılamaya başlamasıyla işler karışır. Bölüm korkunç altyapısı yanında komedi öğelerini de bizlere sunar. Terminatör haline gelen makineler, canı pahasına sevdiğini feda etmeler, tembelleşen ve tembelleşecek dünyada teknolojinin dosttan ziyade acaba düşmanız mı olacak soruları sorulur.
İkinci bölümümüz Buz.
Diğer bölümlere nazaran çizim olarak kendine has olan ama kimi eleştirmenlerden gördüğüm kadarıyla pek de sevilmeyen bu bölümde, bir buz kolonisindeki gençlerin başından geçenler anlatılmaktadır. Giyilebilir teknoloji saat, gözlük derken ilerde bambaşka bir boyuta geçecektir eminim. Burada da “modifiyeli” gençleri görürüz. Bu modifiye geliştirilmiş hız, güç gibi özelliklerdir. Bu gençlerin bir tanesi “modifiyesizdir”. Bu modifiyesiz olma durumu da tartışmaya açık. Herkese zorunlu mu veriliyor yoksa dileyen mi alıyor? Bundan pek bahsedilmese de kanımca küçük kardeş bilerek modifiye almamıştır vücuduna. O, öz insan olarak kalmak istemiştir. Kardeşi ile beraber, benim tasarımlarını harika bulduğum buz balinalarını görmeye giderler bir grup arkadaşla. Gençlerin eğlencelerinin bazen olumsuz sonuçlar doğurabileceği, kolonize edilmiş bir dünyadaki “adaptasyon” sorunları gibi durumlar ele alınır.
Üçüncü bölümümüz Nüfus Kontrol Ekibi.
En sevdiğim bölümlerden birisi olan bu bölümde, insanlık ölümsüzlüğün - daha doğrusu her hastalığın ve gençleşmenin- çaresini bulmuş ve çocuk doğurmaktan vazgeçme karşılığında bu çareyi size de sunma olanağı tanır. Ancak tabii ki çocuklar doğacaktır. Bu durumlar için nüfus kontrol ekibi kurulmuştur. Dedektif Briggs de bunlardan birisidir. Daha bölümün başında işlediği “cinayet” bölüm boyu ona musallat olur, insan yaşamı konusunda yegâne kararın kime ait olduğu tartışmaya açılır. Hem animasyon çizim teknikleri hem hikâyesi hem de cyberpunk yapısı ve sorguladıkları ile gönlümde tahta çıktı. Polis arabasının muhteşem tasarımını da övmeden geçemeyeceğim.
Dördüncü bölümümüz, Snow Çölde.
Daha isminden bir katakulli sezerek başladığınız bölüm, Star Wars evreninin yan hikâyelerinden fırlamış hissiyatı veren bir polisiye kovalamaca. Ölümsüz Snow’u ele geçirmeye kararlı olan birimler, insanlar ve sadece dünyadan getirttiği çileği yiyerek onu anmak isteyen “albino” Snow. Soluksuz izlenen bölümde kelle avcıları ile dolu, düzensiz, kurak bir dünyada hayatta kalma mücadelesinin kasa değil zekâya bağlı olduğu gerçeği gibi nice altı çizilen önermeler mevcut. Umarım hiç birimiz o durumda kalmayız.
Beşinci bölümümüz Yüksek Otlar.
Katıksız bir western hayranı olarak tadı damağımda kalan bu bölümde, Yeni Dünya’da bir tren yolculuğunda “müfettiş” kılıklı bir adamcağızın başından geçenler ele alınır. Yüksek otlarla çevrili tarla tabii ki Amerikan ovalarının “verimli” olmasına bir göndermedir ve Western türlerinde de sıkça rastlarız. Trenin aniden durmasından sonra bir sigara tellendirme davasında trenden inan adam, otların arasında ışıklar fark eder. Kondüktörün uyarısına rağmen merakından keşfe çıkar ve başını belaya sokar. Beni en etkileyen kısmı Kondüktörün adamı kurtardıktan sonra söylediği sözler oldu: “Bu toprakların insanları…” Evet, ölümden dönüşlerin toplu bir şekilde yaşandığı bu tarz senaryolarda ben hep bunu düşünürüm. Bir zamanlar insandılar. Neyse siz siz olun sazlıklara, otlara hemen öyle dalmayın.
Altıncı bölümümüz Noel Baba Sürprizi.
Özgün ismi “All through the House” olan bölümü keşke böyle çevirmeselerdi de sürprizi bozmasalardı. İki kardeşin Noel gecesinde Noel Baba ile karşılaşmasını gördüğümüz bu bölümde Noel Baba biraz farklı. Kendisi “Alien” benzeri bir yaratık. Alien filminde meşhur bir sahne vardır hani. Ripley’nin yüzünün önüne kadar gelir de salyalarını akıtarak koklar. Noel Baba da burada aynısını yapıp, çocukların uslu ya da yaramaz olduklarına karar veriyor. Herkesin yüzlerce yıldır keyifle andığı bir karakteri böylesi bir korku unsuruna çevirmek gerçekten alkışı hak ediyor. Kusarak hediye çıkarması da cabası!
Yedinci bölümümüz Acil Durum Barınağı.
Muhtemelen yeni “siyahi” Superman olacak olan - ki benim tercihim de bu yönde- Michael B. Jordan’ın başrolünü üstlendiği, nerenin CGI nerenin gerçek çekim olduğu belli olmayan bu bölümde, uzaydaki bir savaşta aldığı darbe sonucu, çorak bir uydu gezegene iniş yapmak zorunda kalan Terrence isimli bir pilotu görürüz. Kendi kötü bir iniş yaptığı gibi acil durum barınağı da kötü inmiştir ve kimi özellikleri çalışmamaktadır. Ancak çalışan en önemli şey, ilkyardım robotudur. O da tıpkı ilk bölümdeki hadiseyi andırır şekilde Terrence’ı tehdit olarak algılar ve saldırır. Ara ara geri dönüşlerle Terrence’ın nasıl darbe aldığını görürüz. Bölümün adının “barınak” olması da boşuna değildir. İlkyardım robotu tıpkı bir tazı gibi koklar ve parçalar. O yüzden güzel bir seçim olmuş. Terrence robotu ölü taklidi ve nihayetinde “kedi” kandırır gibi bir yöntemle alt etse de bilimkurgu severlerin gözleri gülerek izlediği bir bölümdür. İlk bölümün göndermeleri bu bölümde de mevcuttur. Teknoloji ne zaman düşman ne zaman dost?
Ve son bölümümüz ve benim favorim Sahile Vuran Dev.
Britanya kıyılarına bir ölü, dev bir insan bedeni vurur. Bir doktorun günlüğünden dinleriz hikâyeyi. Herkesin ilgisi olan bu çağdaş “Güliver” deve zamanla ilgi halk tarafından kaybedilir ve kemikleri dahi orada burada görünmeye başlar. Bölüm bize bu dünyadaki varlığımızı, sahip olduklarımızı sorgulatır. Hiçbir şeyin nihai olmadığının altını çizer. O dev gibi bizim de parçalanacağımızı ve adımızın dahi unutulacağını söyler. Aralarında en edebiyat kaçkını olan bölüm olduğundan sanırım favorim bu oldu. “Koca evrendeki ufacık varlığımızın dandik sorunları da kafanıza takmayın artık!” der gibi yatan koca devin üzerine çizilen grafitiler, kasaplar tarafından sökülen uzuvlar, verilen zararlar. İşte dünya ve insan.
Son bölüm hakkındaki sohbetimizle Love, Death & Robots’un ikinci kısmını uğurluyoruz sevgili dostlarım. İyi ki varlar. Nice öyküler bizleri bekliyor. Üçüncü kısmında görüşmek üzere!
Birazdan da mail atacağım sırf bölüm süreleri uzasın diye!
Comments